Dr. Agâh Oktay GÜNER'in 7 Aralık 2017 tarihli, YENİÇAĞ Gazetesi'nde yayınlanan Köşe Yazısı: "ELİMİZDEKİ TAŞLAR"


ELİMİZDEKİ TAŞLAR
Günümüzde Meclis'in ciddiyeti Meclis kürsüsünün mehabeti (heybeti) kavramları artık unutulmuş, Meclis iç tüzüğü, milletvekillerinin kürsüde konuşma hakkını Nasrettin Hoca'nın kuşuna çevirmiştir. Bütün bu gelişmelerin bizi getirdiği sonuç kurum ve kavramların yıpranması ve ciddiyetsizliktir. Bu iktidar döneminde elimizdeki bütün kaynaklar, dış borçla sağlanan paralar inşaat sektörüne ve özellikle AVM'lere yönlendirilmiştir. İnşaat sektörü şehirlerin tabii görüntüsünü bozmuş ve New York özentisi gökdelenler başta İstanbul olmak üzere coğrafyamızı işgal etmiştir. Yetkililer meşhur "aldatıldık" sloganlarını en ağırlıklı çare olarak görürdü. Siyasi iktidar şimdi buna "şehirlerimize ihanet ettik" deyişini eklemiştir.

Türkiye, kaynak israfı, plansız programsız ekonomi yönetimiyle dış finansman bağımlılığı içindedir. Bu bağımlılık sebebiyle döviz üzerinden Türkiye'ye darbeler vuruluyor. Döviz fiyatlarındaki kanatlanan yükseliş karşısında faizlerin yükseltilmesi çare olabilirdi. Ancak siyasi iktidar  Cumhurbaşkanından her vesile ile "faizleri düşürün!" diye talimat aldığından bunu telaffuz bile etmedi. Bu yıl Türkiye, ekonomi çarkının dönmesi için 210 milyar dolar bulmak zorunda.. Bu para bulunacak  ancak çok pahalıya mal olacaktır. Netice ekonominin kaybıdır. İktidar günlük tedbirlerle bir yere varılamayacağını artık görmelidir.

Gerçeği görelim artık
Sadece ekonomimiz değil dış politikamız da büyük sıkıntılar içinde. Zaten ekonomideki problemlerin önemli bir bölümü yanlış dış politika uygulamalarından kaynaklanıyor. Orta Doğu'nun Batı'yla ilişkilerinde temel aktör olarak görülen Türkiye her gün değişen duygusal, ileriye değil geriye adım atan dış politika uygulamalarıyla "güvenilmeyen" ve terör örgütlerinin bile müttefik muamelesi görmesine sebep olan bir çizgiye geldi. Öyle ki eskilerin deyimiyle "Ne İsa'ya, ne Musa'ya yaranmayan" bir konumdayız. Bizim insanımıza kurşun sıkan PKK'nın Suriye'deki versiyonu olan PYD'ye ABD akıl almaz silahlar veriyor. Rusya, Suriye ile ilgili toplantılara PYD'nin de davet edilmesinde ısrarcı oluyor. AB ile ilişkiler malum, çok cılız, koptu kopacak...

Komşularımızın hali meydanda. Yunanistan bize ait adaları işgal ediyor, silahlı kaleler haline getiriyor. Kıbrıs için oynanmayacak oyun yok. Bizim kanla aldığımız Kıbrıs Türk toprağını ahmakça yanlışlıkla feda edecek halimiz olmadığını herkes bilmeli...

Dış politika, ekonomi, perişan haldeki tarımımız, yeni teknoloji üretmeyen sanayimiz, bu iktidar döneminde felsefesi, hedef insan modeli saptırılmış maarifimizle hiç bir yere varamayız. Bu yolda inat etmek karaya oturmaktır. Yapılacak tek şey gerçeği görmek ve hakikatle mağlup olmaktır.

30 yıllık örtülü savaş
Terör örtülü bir savaştır. 30 yılı aşkın bir süredir devam ediyor.

Bu çöküşten en acı payı alan sektörlerden biri tarım ve hayvancılıktır. Hayvancılık ithal samanla ayakta kalmaya çalışan bir hatıra fotoğrafı gibi. Dünya çapında büyük ve küçük baş hayvan ihracatçısı olan Türkiye şimdi parça et ithal ediyor. Çiftçi perişan. Kredilerle ayakta durmaya çalışırken icralık olan çiftçilerimiz topraklarını yabancı bankalara kaptırıyor. Yabancı bankaların çiftçiye verdikleri tahsil edilemeyen krediler sebebiyle el koydukları tarım arazileri ihmal edilmeyecek boyuttadır. Vatan toprağı elimizden kayarken seyirci kalamayız. Bütün bu gelişmeler ve daha nicesi devlet hayatında çok ciddi bir program hazırlamayı, uygulamayı şart kılıyor. Bu çerçevede:

1- Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devlette sorumluluk almış bütün kadrolar öfke siyasetini, kavgayı terk etmelidir. Sözcüler olayların aydınlanmasını beklemeli ve öyle konuşmalıdır. Her gün yeni bir kavga objesi yaratılarak bir yere varılamaz.
2- İktidar plan çalışmalarını muhalefet, sendikalar, üniversiteler, STK'lar ile birlikte başlatmalıdır. Bunun için siyasette bir bahar havasına ihtiyaç vardır. Ülkede saygı ve sevgi iklimi tesis olunmalıdır.
3- Hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı mutlak sağlanmalı, en üsten en alta herkes yargıya güvenebilmelidir.

Zarrab Davası gibi ciddi suçlamaların bulunduğu bir dava "bize şantaj yapmak için kullanıyorlar" diyerek geçiştirilemez. Eğer öyleyse bile her işi doğru birisine nasıl ve neyle şantaj yapılabilir? Yolsuzlukla suçlananlar Türkiye'de layıkıyla yargılanmalıdır.

Ancak bu anlayışla millî bir kalkınma planı hazırlanıp uygulanabilir. Terör örtülü bir savaştır. 30 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Suriye'de sıcak savaşın içindeyiz. Gelin, elimizdeki taşları birbirimize atmak yerine sınırlarımıza duvar örelim!

Yazan: Dr. Agâh Oktay GÜNER

    

Döviz Fiyatları

ANKARA'da 3 Günlük Hava Durumu

Başkanımız

Köşe Yazıları

Gazete 1. Sayfaları

Röportajlar

Son Eklenen Video

Konferans Formu