Dr. Agâh Oktay GÜNER'in 21 Ocak 2016 tarihli, YENİÇAĞ Gazetesi'nde yayınlanan Köşe Yazısı: "GÜNEŞİ GÖREBİLMEK"


GÜNEŞİ GÖREBİLMEK
Türkiye SSCB'nin dağılmasına kadar, "strateji" açısından bir rehavet dönemi yaşamıştır. Dünyanın düzeninin şu ya da bu şekilde değişmesi halinde Türkiye'nin nasıl davranması, ne gibi tedbirler alması gerektiği yolunda kayda değer bir strateji geliştirilmemiştir.

"Stratejik araştırma" ve "strateji geliştirme" Türkiye'de son 15-20 yılın kavramlarıdır. Oysa bölgemizdeki ve dünyadaki dengelerde meydana gelen değişmeler Türkiye'yi çok yakından ilgilendirmekte ve hazırlıklı olmayı gerektirmektedir.

Atatürk'ün "Şu doğan güneşi nasıl görüyorsam esir Türk illerinin bağımsızlıklarını kazanmasını da öyle görüyorum. SSCB bizim eski ve büyük komşumuzdur. Onlarla aramızda asla sıkıntı yaratmamalıyız. Türkiye Türk illerinin bağımsızlığına hazırlıklı olmalıdır" sözünü hatırlayalım. SSCB'nin dağılmasıyla ortaya çıkacak durumu ve Türkiye'nin bu gelişme karşısındaki pozisyonunu büyük lider o tarihte görmüş ve ifade etmiştir. Ancak, O'ndan sonra O'nun çapında bir devlet adamının iktidara gelmeyişi, üstelik iktidarların sağduyularının ve milli hassasiyetlerinin giderek azalan bir ivme göstermesi deyim yerindeyse Türkiye'yi uluslararası gelişmeler karşısında rüzgarın yönüne göre savrulan bir yaprak haline getirmiştir. Soğuk savaşın sona ermesinin ardından Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya'da köklü rejim değişiklikleri yaşandı. SSCB bünyesindeki Cumhuriyetler bağımsızlıklarını elde etti. Bu cumhuriyetler, "Türk kimliği" veya "Osmanlı mirası" sebebiyle Türkiye ile yakın tarihsel ve kültürel bağlara sahiptiler. Ancak, hazırlıksız yakalandık. Bu sebeple Balkanlarda ciddi bir varlık gösteremedik. Türk Cumhuriyetlerini de kaybettik.

Türk dış politikası, dünyadaki ve bölgedeki gelişmeler karşısında acemi kalmıştır. Türkiye bir bölgesel güç haline gelememiştir. Bugün yeni şartları iyi kavramak ve buna uygun bir milli strateji belirlemek zaruridir. Dış politika siyasi, ekonomik, askeri güç ve stratejik konumla yakından ilgilidir. En az bunlar kadar önemli bir etken daha vardır. Bu da dış politika belirleyicilerin basiretleri, ileri görüşlülükleri, geniş ve çok yönlü düşünme kabiliyetleri, planlama ve planı uygulama yetenekleridir. Ülkeler arasındaki güç dengesi, yalnızca fiziki güçleriyle değil, aynı zamanda "beyin" güçleriyle de ilgilidir. Daha akılcı ve aktif bir dış politika izleyen bir ülke, karşısındaki diğer ülkeyi kısa sürede pasif duruma düşürebilir. Pasif duruma düşen ülke, etrafında yalnızca "dış tehdit"ler görür ve sadece savunma pozisyonunda kalır. Bu süreçte dış politikası da kendisi farkına varmadan gerçekte "tehdit" olarak gördüğü güçler tarafından yönlendirilecektir. İnsanlar arasındaki ilişkilerde büyük rol oynayan psikolojik faktör, dış politikada da etkilidir.

Kaygan zeminde dış politika

Dış politikada bir bloğa endekslenirseniz, psikolojik bir hegemonya altına girersiniz. Sizden sürekli taviz ister ve sizi "çantada keklik" olarak görür. Başka gidecek bir kapınız olmadığından, onun isteklerini kabul etmeye mecbur olduğunuzu bilir. Bu kısır döngü içinde taviz üzerine taviz verir, o gücün arada sırada sizin ne denli önemli bir müttefik olduğunuzu anlatan demeçleri ile tatmin bulursunuz. Oysa çok yönlü bir dış politika izlerseniz, psikolojik üstünlüğü ele almış olursunuz.

Türkiye'nin coğrafi konumu dış politikada özel bir hassasiyet gerektirmektedir. Zira Ortadoğu, dünyanın en karışık bölgesidir. İlişkiler son derece karmaşık ve değişkendir. "Düşmanım dostu düşmanımdır" mantığı rağbet görmektedir. Fakat düşmanlar sık sık değişir. Dünyanın en kaygan stratejik zemini Ortadoğu'dadır.

Böylesine kaygan ve değişken bir zeminde dış politika yapmak, doğal olarak, son derece "tecrübeli", "uyanık", olmayı gerektirmektedir. Ne yazık ki, Türkiye, izlediği dış politikasıyla böyle bir görüntü sergilememektedir Aksine, Balkanlar ve Orta Asya bölgelerinde ortaya çıkan "acemilik", Ortadoğu'da da çok keskin bir biçimde kendini göstermektedir.

Türkiye Ortadoğu'da öncelikle teşhis sorunu yaşamakta, uzun vadeli strateji geliştirilmediği ve yaşanabilecek gelişmeler her yönüyle ele alınmadığı için alternatifler göz önünde bulundurulmadan, dar bir görüş alanı içinde, duygusal olarak tavır alınmaktadır.

Sağlıklı bir dış politika tespitinde dünyadaki ve bölgedeki gelişmelerin yakından takip edilerek doğru teşhisler konulmasının yanısıra tarihimizi bilmek ve doğru bir şekilde değerlendirmek çok önemlidir. Doğru strateji ancak iyi ve doğru tarih bilgisiyle geliştirilebilir.

Ünlü tarihçi Bernard Lewis "Geleceği görebilmek için tarih bilmek çok önemlidir. Birey için hafıza, neyse, bir ulus içinde tarih odur. Tarihini çarpıtan bir toplum nörotik bir kişi; tarihini bilmeyen toplum ise hafızasını kaybetmiş bir insan gibidir" diyor.

Yazan: Dr. Agâh Oktay GÜNER

    

Döviz Fiyatları

ANKARA'da 3 Günlük Hava Durumu

Başkanımız

Köşe Yazıları

Gazete 1. Sayfaları

Röportajlar

Son Eklenen Video

Konferans Formu