Başbakanın Putin'le Görüşmesi | 18.07.2012


Bu gün gündemin ana maddesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Rusya ziyareti idi. Başbakan'ın Putin ile Suriye konusu başta olmak üzere yapacağı hem Türk hem görüşme programı Rus medyasında geniş yer buldu. Rusya Suriye konusunu, Orta Doğu politikasının ana unsurlarından biri olarak görmekte, bu konuda attığı adımlarda bölgedeki çıkarlarını koruma arzusu hedef olmaktadır. Bu nedenle Suriye Yönetimi'nin ne kadar haklı veya ne kadar haksız olduğu ikinci planda kalmaktadır. (Tıpkı ABD'nin İsrail konusundaki tavrı gibi) Rusya Başar Esad yönetimine destek verirken, kendisinin Orta Doğu'daki etkinliğinin nasıl artacağının hesabını yapmaktadır. Başbakan Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile yapacağı görüşmede de doğal olarak bu öncelik hakim olacaktır. Türkiye, yaşanmakta olan katliamın, Bosna benzeri bir soykırıma dönüşme yolunda hızla ilerlediğini, Esad'ın mutlaka durdurulması gerektiğini, bu yapılmazsa BM sisteminin inandırıcılığını tamamen kaybedeceğini bir kez daha gündeme getirip Rusya'dan BM genel Kurulunda Suriye'ye yönelik kararlardaki vetosunu kaşdırmasını isteyecektir. Rusya ise, rejimin dış müdahaleyle devrilmeye çalışılmasının ülkedeki gerginliği daha da artırdığını, muhaliflerin silahlandırılmasının daha fazla kan dökülmesinden başka bir işe yaramadığını, Suriye'de akan kanın ancak bu ülkenin iç dinamikleri çerçevesinde durdurulabileceği görüşünü savunacaktır.
Kısacası Türkiye Rusya'yı BM'de alınacak kararları engellememeye ikna etmeye çalışırken, Rusya konuyu siyasî alana sıkıştırarak, ABD'nin bölgedeki varlığını ve muhaliflere dışarıdan yapılan yardımı gündeme getirecektir.
Bu kapsamda Erdoğan-Putin görüşmesinden olağanüstü sonuçlar beklemek anlamsız olacaktır. Muhtemelen ; "İki ülkenin Suriye'deki durumdan endişe duymakta olduğu, meselenin bir an önce çözülmesi için sürekli yakın temas içinde bulunmayı arzu ettikleri gibi olumlu ifadeler yer alacak olsa da, aslında taraflar arasında konuya ilişkin görüş ya da aslında çıkar ayrılıkları devam edecektir. Rusya'nın, Orta Doğu bölgesinde ABD'nin hakim olma çabalarına ve Türkiye'nin bu konudaki rolüne karşı olması tabiidir. ABD'nin hiper güç olma vasfını kaybetmeye başladığı bir dönemde, Orta Doğu'yu bölgedeki müttefikleri üzerinden kontrol etmeyi amaçlayan bir politika takip ettiğini herhalde Moskova çok iyi bilmektedir. Buna mukabil Rusya da İran ve Suriye ekseniyle bölgeyi ABD'ye terk etmeyeceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca İran'la birlikte Irak'taki Şiileri kullanarak bu ülkeyi de eksenda aktif hale getirmek istemektedir. Öte yandan, Türkiye'nin, Rusya'ya doğalgaz bakımından bağımlı olduğu, nükleer santral ihalesini de bu ülkeye verdiği dikkate alınırsa kamuoyu önünde "efe"ce bazı demeçler verilse de Rusya 'ya gerçek anlamda rest çekmesi ihtimali yok denecek kadar azdır.
Rusya ile ekonomik ilişkilerimiz kolayca feda edilemeyecek düzeydedir. Rusya, Türkiye ile dış ticaret hacminde Almanya'dan sonra ikinci sırada yer aldığı ve ticaret hacminin 2011 yılında 2010'a göre yüzde 26 arttığı ve 31.8 milyar olarak gerçekleştiği belirtilmektedir. 2011 yılında Türkiye'deki Rus yatırımları 2010 (114 milyon dolar) yılına göre 10 kat arttığını ve 1,1 milyar dolara ulaşmıştır. Suriye hariç, Türkiye başta olmak üzere, tüm Arap ülkeleri, kuzey Afrika Amerikan etki alanı içindedir. Meseleye buradan bakarsak, Rusya'nın geri çekilme payı olamaz. Zira yönetimin değişmesinin, Suriye'nin tamamen kendi nüfuz alanından çıkması demek olduğunu bilmektedir.
Sovyetlerin yıkılmasından sonra Orta Doğu'da da aynen diğer bölgelerde olduğu gibi Rus etkisi azalmıştı. Ancak özellikle iktidara V.Putin'in gelmesinden sonra Moskova, enerji kaynaklarından elde ettiği gelirler sayesinde bağımsız dış politika izlemeye başlamış ve elindeki imkânları/kozları kullanarak birçok bölgeye 'geri dönüş' yapmıştır. Arap Baharı başlamadan önce Rusya, bölge ülkeleriyle enerji, nükleer, askerî, ticari alanlarda işbirliği geliştirmiş ve Orta Doğu gibi sorunlu bir bölgede bütün taraflarla görüşen ve diyalogu devam ettiren yegâne ülke konumuna gelmiştir. 'Arap Baharı', Rusya'nın bölgedeki konumuna zarar vermekte, Rusya'nın Orta Doğu'daki dayanaklarını tek tek kaybetmesine neden olmaktadır. Nitekim 'Arap Baharı'nın gerçekleştirildiği ülkelerde yeni yönetimler, Rusya'ya karşı mesafeli yaklaşmakta, Rusya ile işbirliklerini gözden geçirmekle tehdit etmektedirler. Irak Savaşı'ndan sonra en fazla maddi kayba uğrayan ülkelerin başında gelen Rusya, böylece bölgedeki milyar dolarlar değerindeki yeni projeleri kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Suriye'nin Rusya açısından arzettiği önem ise daha da büyüktür. Çünkü Suriye, Rusya'nın bölgedeki en önemli dayanağı konumundadır. Enerji, askerî, ticarî münasebetlerin yanı sıra Suriye'deki Tartus şehri, Ruslar tarafından bir ikmal ve bakım üssü olarak kullanılmaktadır. 2010 yılından itibaren Rusya, Tartus limanını yenileme ve modern teknolojilerle donatmak için bölgedeki çalışmaları hızlandırmış bulunmaktadır. Ruslar aynı zamanda burada kendi bayraklarını dalgalandırarak bölgede etkilerini arttırmak istemektedirler.
Suriye'de yönetimin değişimi, Rusya'nın bu ülkedeki ve genel olarak bölgedeki bütün varlığını tehdit etmektedir. Bu durum muvacehesinde Türkiye'nin ABD çıkarları doğrultusunda hareket etmeye devam etmesi olsa olsa Rusya ile ilişkili de olumsuz etkilemesine neden olabilir.

    

Döviz Fiyatları

ANKARA'da 3 Günlük Hava Durumu

Başkanımız

Köşe Yazıları

Gazete 1. Sayfaları

Röportajlar

Son Eklenen Video

Konferans Formu