Bir Ak Saçlı Sultanı Kaybettik | 31.08.2012


Bu yıl Allah beterinden saklasın pek çok dostu kaybettik. Hepsinin mekânı cennet olsun. Başta Yılmaz Öztuna hocamız göçtü. Türk tarihinin sevdalısı bu güzel insanın acısı taptaze dururken Vali, İçişleri Bakanlığı Müsteşar yardımcısı Rıza Akdemir’i kaybettik. Rıza 56 yıllık arkadaşımdı. Emektarım Muhterem Uzun hemen Rıza’nın ardından bir trafik kazasının kurbanı oldu. Türk müziğinin sevdalısı, dini musikinin üstadlarından baş neyzen Ekrem Vural dön! emrini aldı. Ak saçlımız, sultanımız Nazik Erik hocamız 26 Ağustos günü Isparta’da cemale yürüdü.

Merhum İbrahim Alaaddin Gövsâ: "Ölüm kadar az düşünülen ama çok düşündüren bir şey yoktur" diyor. Gerçekten de sevdiklerimizin ölümünü düşünmek istemeyiz. Ancak onları kaybettiğimiz zaman ayrı bir dünyanın kapısı açılır. Orada elemler, acılar, yokluklar, hicranlar ve pişmanlıklar vardır. Yüce Peygamberimizin buyurduğu gibi hastalıklar bir bakıma ölümü unutmayalım diye lütfedilmiş habercilerdir. Nazik Hocahanım yaşarken ölmüş, ölümün sırrını idrâk etmiş bahtiyar kullardandı. Onun için ölüm kalıbı dinlendirmekti. Kalıp bedenimizdir. Topraktan yapılmıştır. Onu geldiği toprağa bırakmak ve terk etmek ilahi gelişmeye teslim olarak beklemek ruhun işidir. Ruh, bu muhteşem serencâmı yaşar.

Nazik Hocahanım şuurlu ve köklü bir Türk ailesinin çocuğuydu. Babası ileri ufuklu bir insandı. O yılların Isparta’sında bulunmayan okullar sebebiyle kızlarını Taşra’ya göndermeye razı oldu. İstanbul Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümündeki değerli ilim adamları için Nazik Erik işlenmesi gereken çok değerli bir gençti. Ordinaryüs Prof. Dr. Reşit Rahmetî Arat, Halil Mükrimin İnanç, M.Fuat Köprülü, Mustafa Şekip Tunç, Sadrettin Cemal ve diğerleri onun gelişmesine büyük önem verdiler. Son sınıfta geçirdiği hastalık sebebiyle asistan olma şansını kaybetti. Öğretmenliği bir aşk ahlakıyla benimsedi. Öğrencileriyle meşgul olmasının zamanı, saati ve mazereti yoktu. Sahip olduğu engin kültür, sezgi gücü, dikkat ve takip fikriyle öğrencilerini her aşamada değerlendirmeyi hiç ihmal etmedi.

Nazik Hoca, hiç şüphesiz her kaabiliyetli, üstün meziyetli insanın düştüğü çukurlardan kendisini kurtaramamıştır. Kıskançlık, haset, çekememezlik, geri kafalılık bu çukurların en başta gelenleri olmuştur. Ancak o fail-i hakiki’yi gördüğü için kullarla uğraşmamış, Rabbinin gönderdiği mesajı almaya, algılamaya dikkat etmiştir. Böylece "atla beni-bul cemali" ikazındaki ilahi sırrı yaşayanlardan olmuştur.

Uzun yıllarını eğitim ve öğretim hizmetiyle geçirmiş olan hocahanım, mesleğinin zirvesindeki gerçek şahsiyetiyle, tam bir tevazu içinde yaşamıştır. Bu yapısıyla; kaabiliyetli gençlere rehber ve yardımcı olmaya gayret etmiştir.

Onun tevazuunun sebebi kâinattaki yerini idrâk etmesiydi. O sayede hakkı bildi, sorumluluğunun idrâkine vardı.

"Sendendir, senindir Ya Rabbi" demeyi şuurlaştıran Nazik Hoca, külli iradeyi algılamayı tek nefes ihmal etmedi. Onun cazibesine kapılanların bir bölümü "benimle dostluk zordur" diyen Nazik Hocaya boyun kestiler ve onun terbiye halkasında kemale erme gayretine girdiler. Allah için konuşan, takdir eden, tenkit eden Nazik Hocahanımın kullarla işi yoktu. O, sadece Allah’ın önünde eğilen bir haysiyetin sahibiydi. Eğitimin her kademesinde hocalık yaptı. Lise, öğretmen okulu, Yüksek İslam Enstitüsü, üniversitede doçentlik kurları… Hocahanım eğitim hayatı boyunca Türkçeyi doğru öğretmeye gayret etti. Öğrencilerine tarih şuuru vermek ve günün meselelerini hassasiyetle takip etmek, tarih şuuru ile değerlendirmek onun eğitimde çok önem verdiği bir konuydu. İslam dininin sevdalısıydı. Ahmed-i Yesevi’nin büyük idrâkinde şavklanan Anadolu Erenlerinin gönül imbiğinden süzülüp gelen İslam anlayışı hocahanımın bir ömür düşünüp derinleştirip şuuruna ermeye çalıştığı muhteşem lütuf-i ilâhi idi.

Nazik Hocahanım bir Allah dostu idi. Kendisine inananların sırlarına sadık, onların derdiyle dertlenen, sevinciyle şenlenen bir yapıda idi. Onun temel endişesi son yıllarda Türkiye’nin bölünme ve parçalanması yolundaki gayretlerdi. Türkolog, edebiyat tarihçisi, mutasavvıf Nazik Hoca bu hükümetin ekonomi politikalarından fevkalade rahatsızdı. İktisatçı geçinen bazı dostlarına büyük bir vukufiyetle yanlışları, eksiklikleri anlatıyor ancak partizanlığın idraklerini örttüğü bu arkadaşlara doğruları anlatamıyordu. Çünkü onlar anlamak istemiyordu. Hocahanım dış politika konusunda çok geniş bir ufuk sahibiydi. Engin tarih kültüründen kaynaklanan değerlendirmelerin ışığında, günümüze bakıyor ve yanlışları görüyor, anlatıyordu. Ben bu hali büyük edebiyat tarihçisi Nihad Sami Banarlı’da, Prof.Dr.Lütfü Ülkümende de gördüm. Onlar birikimlerinin penceresinden bakar ve olayların yorumunu yapardı. Nazik Hocamda gördüğüm hal işte böyle erişilmesi zor bir kemalin tespitleriydi.

Pek çok insan, Onu seven sayan pek çok dost içi yanarak "Nazik Hoca göçtü biz ne yapacağız?" diyor. Onlara bir de buradan seslenmek istiyorum. Nazik Hoca kâinata hükmeden külli iradeyi idrak etmiş, kendini aşarak o irade içinde yok olmayı hayat gayesi edinmiş "kendinle oldur, kendinle doldur" duasıyla tevhid-i ilahiye’ye talip ve teslim olmuş bir şahsiyetti. İşte böylece yapılacak iş, tutulacak yol kendiliğinden ortaya çıkıyor. Allah’ın sonsuz rahmeti, affı, lütfû bu gönül sultanıyla olsun. Mekânı cennet, kabri nur olsun.

Agah Oktay Güner

    

Döviz Fiyatları

ANKARA'da 3 Günlük Hava Durumu

Başkanımız

Köşe Yazıları

Gazete 1. Sayfaları

Röportajlar

Son Eklenen Video

Konferans Formu