Geçmişi Yargılarken | 17.09.2015


Hiçbir tarihi olay kendi şartlarında tekrarlanamaz. Geçmişi yargılarken bu gerçeği çok iyi anlamalıyız. "Ölüler nasıl olsa bize itiraz edemez, onun için istediğimizi tarihe söyletelim" mantığı, savunulması mümkün olmayan karakter zaafıdır. Türkiye'de askeri darbeler hep ihtilal olarak isimlendirildi. İhtilal halkın baltasını, kazmasını, küreğini kapıp kelle koltukta mermi yağmuruna rağmen siyasi iktidarın üzerine yürümesi ve onu devirmesidir. Hâlbuki darbe, silahlı kuvvetlerin bütününün veya bir bölümünün iktidarı alaşağı etmesidir. Sosyolojik olarak ihtilal yapılmaz, gelir. Darbe ise belli bir zaman içinde, bu konudaki keskin iradeyle gerçekleşir. 27 Mayıs'tan 12 Eylül'e kadar uzanan bütün askeri müdahaleler için ihtilal demek gafletten ibarettir. Darbeye ihtilal, ihtilale darbe diyen kafa yapısıyla gerçeklere ulaşmak mümkün değildir.

Seçim kapısının açık olduğu Türkiye'de Silahlı Kuvvetler cunta marifetiyle darbeye mecbur kılınmıştır. Dünyada halkın oyu ile gelmiş, halkın oyu ile gitmesi mümkün bir siyasi iktidara yapılan darbe tektir. Bu yönden 27 Mayıs'ı savunmak mümkün değildir.

Deneme boş çıktı
12 Eylül'e gelinen şartları yaşamış, o dönemi Ticaret Bakanı ve parti yöneticisi bir milletvekili olarak görmüş, darbeden sonra 8,5 yıl sürecek bir davanın idam talebiyle 16 ay tutukevinde hürriyetinden mahrum bıraktığı bir insan olarak yaşadıklarımın bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Ağır cezalı bir suçla itham edildiğim için en tabii hakkım olan devlet memuriyetine dönemedim. 10 yıla yakın süre pasaportsuz yaşadım. Yurt dışına çıkamadım. Ramazan ayında ailelerimizden Dil Okulu'na hediye etmek istediği, bizlere soğuk su sağlayacak buzdolabımız reddedildi. Bütün yakınlarımız bizim çektiğimizi çok daha ağır şartlarda yaşadılar. Bununla birlikte siyasi kadroların hatalarını da gözden uzak tutmamak gerekir. O günkü Meclis ne yazık ki başkanını seçemedi. MHP yönetiminin dirayetli tavrıyla CHP'den bir arkadaşımızı Meclis Başkanlığı'na seçtirdik. Bütün çabalara rağmen hükümet kurulamadı. Koalisyon denemeleri bekleneni veremedi. Merhum Demirel'in şu anda hepsi hakkın rahmetine kavuşmuş Erbakan, Türkeş ve Ecevit ile yaptığı görüşmeler onun büyük sabrını bile yaraladı.

Erbakan'ın lideri olduğu parti arı kovanına çomak sokarcasına Atatürk ile ilgili ölçüsüz tavırlar sergiliyordu. Ecevit ve Erbakan erken seçime hayır dediler. Demirel'in davetine merhum Türkeş ile birlikte gittik. Erken seçim konusunda tam bir mutabakata ulaştılar.

Darbe tasvip edilemez
Memleket 1977'den itibaren her gün ağırlaşan bir biçimde ülkücü ve solcu evlatlarının cenazesini kaldırmakla meşguldü. Evren'in Genelkurmay Başkanı sıfatıyla Fatsa'ya gidemediğini, can güvenliği endişesiyle "Bindiğim helikopteri düşürürler" diyerek affını istediğini Başbakan Demirel'e arz ettiğini kendisinden dinledim. Memlekette sıkıyönetim vardı. Silahlı Kuvvetlerin darbesinden sonra günde ortalama 25 can alan terör bitmişti. Akla gelen soru; bu terörün niye darbeden önce bitmediğiydi. Cevabını Evren'in Konya meydanında yaptığı konuşmada aldık. Evren: "Biz beş yıl sabrettik, hedefimize vardık" diyordu. Bir Genelkurmay Başkanı günde ortalama 30-40 vatandaşı terör tarafından öldürülürken "Biz sabrettik ve hedefimize vardık" diyemez.

Darbe ne olursa olsun hiçbir şekilde tasvip edilemez. 12 Eylül darbesinin siyasi partileri kapatması bugüne kadar gelen çok vahim sonuçlar doğurmuştur. Politika hayatımız siyasi yasaklar sayesinde tecrübelilerin sahadan kovalandığı, toy kadroların meydana davet edildiği bir hale gelmiştir. Çok yazdım ve çok söyledim: "Askerler bir alayı bir subaya teslim etmek için onun 25 yıl çeşitli kademelerde demlenmesini bekliyor. Bir bakanlığı yönetmek, bir alayı yönetmekten daha mı kolay ki sokaktaki adamın mebusluğu ve Bakan olması kolaylıkla kabul ediliyor." Bu ne büyük tezattır.

Firavun olmak kolay
Ne yazık ki bugün Türkiye'nin siyasi ve hukuki şartları 12 Eylül darbe dönemini aratacak kadar ağırlaşmıştır. İktidar hasım gördüğü, yok etmek istediği kişi veya grubu suçlu ilan etmekte ve mahkûmiyeti için elden gelen her şey yapılmaktadır. Hâkimler dahil hiçbir devlet görevlisinin memuriyet güvencesi yoktur. 12 Eylül döneminin mahkemeleri adli sistemi bugün ile ölçülmeyecek kadar siyaset kurumuna karşı hür ve bağımsızdı. Askeri Yargıtay hangi fikre hangi ideolojiye mensup olursa olsun bütün sanıklar için özgür ve tarafsızdı. Bugün ne yazık ki adalet kurumunun tabandan zirveye bütün kademeleri siyaset kurumunun emir ve kontrolündedir. İktidar yolsuzluk iddiaları başta olmak üzere hiçbir konuda bağımsız yargıya itibar etmemektedir. Hiç şüphesiz bugünler de geçecektir. Bugünlerin kahramanları herkes için kaçınılmaz olan ölümü tadıp, mezarlarında şekillenen toprak parçasının güzel duygularla ziyaret edilmesini istiyorsa her türlü çirkinliği kendi saflarından kovmalıdır. Firavun olmak kolay, Musa gibi yâd edilmek zordur.

    

Döviz Fiyatları

ANKARA'da 3 Günlük Hava Durumu

Başkanımız

Köşe Yazıları

Gazete 1. Sayfaları

Röportajlar

Son Eklenen Video

Konferans Formu