İnsanı unutmuş toplum | 11.07.2012


Medeniyet bir milletin ulaşmış olduğu maddi ve manevi gelişmesinin ifadesidir. İlim, teknik, sanayi, ticaret dallarında ulaşılan bolluk ve refah ile fikir ve sanat hayatındaki güzelliklerin geliştirdiği yaşama biçimine medeniyet diyoruz. Hiç şüphesiz medeniyetin nimetleri güvenlik içerisinde doğar ve gelişir. Medeniyetin özü; insanın huzuru, rahatı ve refahıdır. Bir medeniyet insana değer verdiği ölçüde gelişmişlik iddiasına sahip olabilir. Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman, Belgrat kalesinden çıkarken yaşlı bir kadın atının önüne fırlar ve benim bu gece keçilerimi çaldılar der. Kanuni “Sen de uyumasaydın” deyince, kadının cevabı: “Ben, sizin uyumadığınıza güvenip, inandığım için uyumuştum” olur. Büyük hükümdar yanındakine döner kadının kaç keçisi çalınmışsa derhal alınsın ve kendisine teslim edilsin, der. Mimaride Sinan’ın, şiirde Baki’nin, musikide Itrî’nin dev eserleri, ordumuzun kahramanlığı, kazandığı zaferler Cava adası Müslümanlarına yapılan askeri yardım(Amerika’nın bize yaptığı askeri yardımdan fazladır)19 yıl Hint Okyanusu’nda tam teşekküllü bir donanmayı görevde tutma ne kadar zirvedeki işler ise, Kanuni’nin bu davranışı da o ölçüde bir zirvedir. Çünkü temel değer, insana saygıdır. Selçuklu ve Osmanlı asırları ırk, din, dil ayrımı yapmadan Yaradan’ın en yüce eseri insanı onurlu, güvenli, refahlı yaşatmayı amaç bilmiştir. Devleti kuran irade bütün yaratılmışları Yaradan’dan ötürü aziz biliyor, şefkat gösteriyordu.

Bugün biz ne yazık ki insanı ‘Eşref-i Mahlûkat’bilen zihniyetten koptuk. Kapitalizmin kör ihtirası insafsız bir piyasa ekonomisi ile bütün değerleri ekonomiye ve faydaya indirdi. Ne yazık ki bu zihniyet halkı ve devleti sarmaladı, işgal etti. Artık hiç düşünülmeyen ve değer verilmeyen nesne insandır. Bakınız Ankara’da bir metro inşaatı var. Başladığı günden beri çökerek şekilleniyor. En son Hava Kuvvetleri’nin önünde yürüyen bir vatandaşımız bu inşaat sebebiyle meydana gelen çökme sonucu kayboldu. Cesedine günler sonra ulaşıldı. Bir tek yetkili çıkıp toplumdan, ailesinden özür dilemedi. Baraj kanalı patladı, çalışan işçilerden en az onu kayıp. Hâlâ cesetleri bulunamadı. Samsun’a sel geldi. TOKİ konutlarının zemin katındaki insanlarımız boğuldu. Neden? Bu güneşsiz, ışıksız çukurlarda tıpkı Ankara’nın Çankaya’sındaki binalar gibi kapıcılar izbelerde yaşamaya mahkûm edilmişti. Yıllar önce binalar yapılırken otomobil olmadığından garaj düşünülmemişti ama şimdi garajsız binalar sebebiyle yollarda üç sıra otomobiller diziliyor. Yayaların yürüme hakkı yok. Bu durumu düşünen de yok.

Toplumumuz ne yazık ki hastalık işaretleri veriyor. Birbirini takip eden intiharlar, hastalığın yüksek ateş ifadeleri oluyor. Polis intiharları ise çok acı ve yürek yakıcı... Karısını öldürüp sonra intihar eden polislerin yanında karısıyla birlikte çocuklarını da öldürüp intihar edenler de eksik değil. Bu acı tablo, çerçevesini büyüterek devam ediyor. Ne yazık ki polislerin intiharında toplumun yeterince hassas olduğunu ve bu ölümleri sorguladığını, çareler düşündüğünü, tedbirler alması yolunda siyasi iktidarı uyardığını söyleyebilmek mümkün değil.
Polis camiası bugün 300 bine yaklaşan sayısıyla sahipsizdir. Devlet kendisini temsil eden, koruyan, kollayan polisine gereken özeni göstermekten çok uzaktır. Polislik mesleğinde mesai kavramı yoktur.

Toplumun güvenliğini sağlayacak, insanlara huzur verecek olan polis kendisi ne ölçüde güvendedir. Ailesiyle birlikte terörün hedefinde olan polis; bakımlı, düzgün lojmanlarda değil büyük şehirlerin gecekondularında oturuyor. Molotof kokteylleri ile otobüslerin yakıldığı İstanbul’da polis, evinden görevli olduğu yere nasıl ve ne ile gitmektedir. Devleti idare edenlere onlarca uçak tahsis edebilen Türkiye, polisine de servis arabası kiralamayı veya almayı bilmelidir. Evinden iş yerine gelinceye kadar enseme kurşun sıkılacak mı haklı endişesi içinde olan bir insan bu şartlarda iş yerine geldiğinde sakin, huzurlu olabilir mi?
Polisin emekliliği de bir diğer faciadır. Tatmin edici maaş alamayan polis emekli olduğunda, adeta açlığa mahkûm edilmektedir.
Siyaset çok kötü bir biçimde polis camiasına müdahale etmektedir. Polisimize sahip çıkmak aslında kendimize, devletimize, milletimize sahip çıkmaktır.

Toplumun kanayan yaralarını kangren olmadan artık görelim. İthal malı değerlerle tükettiğimiz insanımıza sarılalım ve onu layık olduğu yere yüceltelim. İnsana değer verdiğimiz ölçüde, büyük medeniyetimize ulaşma yolunda dirileceğiz.

    

Döviz Fiyatları

ANKARA'da 3 Günlük Hava Durumu

Başkanımız

Köşe Yazıları

Gazete 1. Sayfaları

Röportajlar

Son Eklenen Video

Konferans Formu