Kendisi için yaşamayan, muhterem insan NAZİK HOCA



Nazik Hoca; “Ben bu düşüncem, bu yaşayışım, bu çalışmamla Hz. Peygamberimizin yolunda mıyım? O’na lâyık mıyım?” diye düşünen ve sık sık “Tam O’nun yolunda olabilirsem ne mutlu bana” diyen ve olmaya çalışan sözü ile özü bir, bir kahramandı.
Kenan Rifâî Hazretlerinin sohbetlerinde çizdiği yol, Samiha Ayverdi Hanım Efendi’nin yürüdüğü yolun prensipleri idi. İşte bu prensipler de Nazik Hoca Hanım’ın varını yoğunu feda ettiği çalışmalarının özü idi.
“Samiha anne insanı tanımış kulluğa ermiştir. Aslına dönmedikçe, kendini bilmedikçe, Rabbini bulmadıkça huzura varılamayacağını, ezel ahdini hatırlamadıkça, asla mutlu olunamayacağını bilir” diyor Nazik Hocam. İşte Nazik Hocam böyle bir ulunun rehberliğinde yürüyordu.
Hizmet aşkı ile yanıp tutuşan bir aşk insanı idi. O sıradan bir öğretmen ve eğitimci değildi. O’nu Nazik Hoca yapan bir takım özellikleri vardı.
Merhum Hocamla 1966 yılında Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nde sınıfta karşılaştık. Hoca Hanım benim kafamdaki İslâm’a uymuyordu…
O zamanlar babam sağdı. Bir gün işten gelmişti. Kızmış söyleniyordu.
“Yahu işe yayan da gidip gelinmez ki. Minibüste plaktan kadın seslerini dinlemek mecburiyetinde kalıyoruz. Bunları dinlediğin zaman gusül abdesti almak lazım” diyordu. İstanbul gibi yerde babamın sağlığında bizim eve radyo girmemişti…
Bu kafa yapısına sahip biri olarak Nazik Hoca’nın dersimize gelmesi ters geliyordu bana…
Sınıfta merhum hocamla kavgalarım başlamıştı…
Öğrencilerden bazı arkadaşlar Hoca hanımın evine gidip geliyorlardı. Ben de gidip gelmeye başladım… Yalnız da gidip geliyordum… Hocamla tartışmalarımız devam da ediyordu. Bazı konuşmalarımızda ağladığını bilirim…
Hoca hanıma kızıyordum. Ama evine de gidip geliyordum. Beni bu eve çeken bir güç vardı. Bu güç ne idi…
Artık ben hocamın oğlu, eşim de gelini olmuştu. Kayseri’de gideceği günlere eşimle beraber gidiyorlardı. Hocayı sadece Kayseri’de tanıyanlar eşimi hoca hanımın gelini bilirlerdi…
Hoca hanımı üzmemek için ben fazla itiraz etmez soru sormazdım. Bu sefer de niye soru sormuyorum, itiraz etmiyorum diye kızardı…
Zaman geçtikçe benim kafa yapım da değişmişti…
Hoca hanım bir gün bana eşimde yanımda:
“Biliyor musun? Kayseri’de bana karşı bayrak açan ilk sen oldun” demişti… Şimdi ise ben oğlu eşim de gelini olmuştu. İşte Nazik Hoca buydu.
Nazik Hoca bir ana idi. Bir kaynana idi. Ana şefkatli bir kaynana…
Amerika’da doktora yapan bir öğrencisi vardı. O’nun çalışmalarına da yardımcı oluyordu. Bir defasında Cevat Rifat Atilhan’ın kitaplarından bazıları bu öğrencisine gönderilecekti. Paket yaptık.
“Oğlum! Bunları yollayacağız ama bunlar bu delikanlıya verilmez. Amerika’da bunları yok ederler” demişti… Kitapları postaya ben verdim. Hakikaten kitaplar öğrencisinin eline geçmedi. Bunu tahmin ettiği halde cebinden masraf ederek yollamıştı. Ya eline geçerse istifade eder. İşte hizmet.
Bir gün hiç unutmam evde bir penguen şiirinden bahsetmişti. Yiyecek bulamayınca ana penguen kendi gagası ile göğsünü yarıp yüreğini yavrularına sunarmış. İşte Nazik Hoca da bağrında duygudan, sevgiden, fikirden yana ne varsa dağıtırdı. Kapısı açık, sofrası açık, gönlü açıktı. Sadece öğrencileri değil herkes evine gelir giderdi. Herkese bir şeyler vermeye çalışırdı. Hizmet sadece öğrencilerine değildi. Onun için her yer sınıftı. Yirmi dört saatin her ânı ders saati idi. Kendisi için değil hep onlar için yaşardı.
Evet! Nazik Hoca Maruf Çaksu’nun anası idi. Kayseri’ye geldiği zaman kendisine ilk defa isyan bayrağını açan Maruf Çaksu’nun. Bu nasıl oldu. O’nu merhum Hocam bilir.
“Bizim insanımız bizim kültürümüzle yaşar, düşünür ve iş yapar” derdi. O’na göre diline sahip, tarihini bilen, tarih şuuru ile onları değerlendiren, dininin şuurunda olan insan için tek ölçü vardır. “Milletinin menfaati”.
Milletinin menfaati için çalışıyordu. Kendisine sık sık plak ve kitaplar gelirdi. Onları alır çevresine dağıtırdı… Herkesin Allah’ın istediği gibi insan olmasını isterdi.
Ömrünü bizim insanımızı yetiştirmeye adamış Nazik Hoca’mızın eserleri milli kültür hayatımızın temel taşları arasında yerini alacaktır. Onun için fikri yapısına girmeyeceğim.
Türkiye’de yetişen nadide insanlardan biri olan Nazik Hoca Hakk’a yürüdü. O’nu sayan ve seven pek çok insan “Nazik Hoca Hakk’a yürüdü şimdi ne yapacağız” diyorlar…
Bir gün merhum hocama:
“Sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğiz” demiştim de O da bana:
“Benim yaptığım gibi evladım” diyerek cevap vermişti…
Evet! Nazik Hoca 26 Ağustos 2012’de Hakk’a yürüdü…
Biz O’nun ayağının tozu olamayız. Fakat karınca misali yolunda da olamaz mıyız?

Maruf ÇAKSU

    

Döviz Fiyatları

ANKARA'da 3 Günlük Hava Durumu

Başkanımız

Köşe Yazıları

Gazete 1. Sayfaları

Röportajlar

Son Eklenen Video

Konferans Formu